YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2020 Pazartesi

KATI YAĞA ALIŞTIRILDIK

ZEYTİNYAĞININ YERİNE KULLANILDI
Türkiye’de katı yağlar, zeytinyağı ve tereyağının yerini tutmaya başladı. Son verilere göre Türkiye’nin yıllık katı yağ üretimi 2005’te 631.993 ton iken, 2015’te 786.483 tona çıkmış. 2005’te ürettiğimiz katı yağın 487.808 tonunu içte tüketirken 144.185 tonunu ihraç etmişiz. 2015’te ise 634.395 ton iç tüketime karşılık 152.058 ton ihracat gerçekleştirmişiz.
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN
Hatta, zeytinyağının yerine katı yağların tüketilmesini teşvik etmek için de çeşitli yöntemler geliştirildi. İşte Türk halkını zeytinyağından, katı yağlara yöneltmek için kullanılan yöntemlerden birinin hikayesi daha… Prof. Kenan Demirkol, “Zeytinyağlı yiyemem aman” adlı türkünün acı gerçeğini şu şekilde anlatıyor:
İşte “ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN” türküsünün acı gerçeği;
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır.
ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir.
ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını keşfetmiştir.
Marshall yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.
(Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966).
Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur.
Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır.
Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve margarine alıştırılır.
Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz.
Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.
Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
yenicaggazetesi.com
(ALINTIDIR)

29 Ocak 2015 Perşembe

KIRK YILLIK HATIRDAN SONRA

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır...
Hep söyleriz değil mi?
Hikayesini merak ettim araştırdım;
 İstanbul’un yemiş iskelesinde kahve satan, kahve yapan Üsküdarlı Bilge bir zaat varmış. Her cinsten insan bizim kahvecinin sohbetini dinlemeye, iki çift nasihatini almaya, derdini paylaşmaya gelirmiş.

Bu alim adamın asıl mesleği kahve yapmak değil, kahve satmakmış. Alimin kahvesi, acılığıyla bilinirmiş. Yine o zamanın günlerinden bir gün, bu kahvehaneye bir yeniçeri askeri girmiş. İçeride her zaman olduğu gibi acı kahveyi seven müşteriler vardır fakat içlerinden bir tanesi Rum’dur ve nargile içmektedir. Tam bu esnada, içeriye bir yeni çeri askeri girip;
—Ey bilge insan, elleri maharatlı, yüreği zengin, ufku geniş mübarek.. Tüm müşterilere benden bir kahve yap ve ikram et fakat şuradaki kafir müstesna.


Kafir dediği az önce bahsedilen  Rum Gemi Kaptanı’dır. Kendi halinde, köşesinde oturan Rum kendisine itaf edilen sözlere bakar ve iç çeker… Nargilesine döner ve kendi karanlığında kalmaya devam eder.

Kahvehanenin işleticisi, bilge adam ise herkese ikramını yaptıktan sonra Rum Gemici Kaptan’ına ve kendisine olmak üzere iki fincan kahveyi eline alıp, kaptanın yanına varmış. Kendisine o vakit seslenen yeniçeriye ise ;
Yeniçeyi : “Ben o kişi müstesna dememiş miydim?”
Kahvehane Sahibi : “Bu senin değil, benim ikramım” diyerek cevap verir. Rum Kaptanın yanına oturur, uzunca sohbet ederler. Rum Kaptan, öylesine çok hoşlanır ki Kahvehane’nin sahibinin yaptığından, memleketine döndüğünde bu havadisi notlarına kaydeder.

Aradan 40 yıl kadar vakit geçer. Sisam Adası’nda büyükçe bir isyan çıkar. Rumlar isyan etmektedir. Bizim kahvehane sahibi, kahvecimiz de yeniçeriye kayıtlı olduğundan o dönemde Sisam Adası’nda görev yapmaktadır fakat bir şekilde Rum’ların eline geçer.

Rumlar, ellerindeki esirleri pazarlarda satarak isyanlarına para geliri sağlamaktadır. Satılan bir çok Osmanlı Er’i öldürülmek üzere alınmaktadır. Kahveci’ye müthiş bir fiyat sunar yaşlı bir adam ve kahveciyi alır emrine. Toplumun olduğu ortamdan uzaklaşarak ıssız bir yere götürür. Rum Kaptan hatırlamıştır kahveciyi fakat kahveci kaptanı çoktan unuttuğundan korkusu devam etmektedir.

Rum Gemici Kaptan;
—”Ey bilge insan, bana ikram ettiğin kahve bugüne uzanan bir dostluk oluşturmuştur aramızda. Sen unutsanda, ben o kahvenin hatrını unutmadım. Şimdi özgürsün fakat dilersen, seni güvenlice memleketine götürebilirim..”der...(Alıntıdır)


İşte kahvenin hatırı buradan geliyor sevgili izleyenlerim!!!
Belkide bir sürü hikayesi var üretilen,ancak ana fikir şudur ki misafire ikram edilen bir fincan kahve karşındakine değer verme göstergesidir ...Bu ikram çay veya başka bir içecek olamaz mı? Olur tabiiii....Ancak kahvenin asaleti ve içimi başka hepinizin de bildiği üzere...
Türk kahvesi dünyaca meşhur,içimi zevki ayrı güzelliği var...Şimdilerde kuru kahvenin yerini dibek kahvesi,Mardin kahvesi,Osmanlı kahvesi gibi kahveler almakta...Bizde ailece müptelası olduk...Çok çeşitler denedik...En sonunda Osmanlı Kahvesinde karar kıldık...Özellikle akşam yemeğinden sonra hazmı kolaylaştırıp,dinlendiriyor,
şiddetle tavsiye ediyorum....
Benim kullandığım marka budur....

Kahvenin tarihi gelişimine bakacak olursak , uyarıcı etkilerinin keşfedilmesi hakkında bir çok efsane vardır. Bunların en eskilerinden biri MÖ 850 yılında Etiyopya'daki bir keçi çobanını anlatır. Çoban keçilerinin bazı yemişleri yediklerinde daha canlı hareket ettiğini fark eder.Keşişler meyveyi dener ancak acı tadını beğenmediklerinden hepsini ateşe atarlar. Kısa süre sonra lezzetli aroma burun deliklerine dolar. Keşişler çok meraklanırlar ve kavrulmuş meyvelerden bir içecek demlerler, bunu Allah'ın bir hediyesi olarak görürler çünkü bütün gece ayık kalmalarına yardımcı olmuştur....(Alıntıdır)

Osmanlı zamanında içilmeye başlanılmış ancak zevk ve kahvehanelerde toplanıp,ibedet etmekten uzaklaşıldığı için Kanuni Sultan Süleyman tarafından yasaklanmıştır...Dizi takipçileri iyi bilir ki bende Muhteşem Yüzyılı izlerken öğrendim.... 

" Eskiler sabah keyfinden kahveyi eksik etmezlermiş . Boş mideye de kahve dokunacağından kahvenin altına mutlaka bir şeyler yenir. İşte o yemeğe de kahve altı adı verilir. Bugün bizim kahvaltı diye tabir ettiğimiz sabah yemeğinin dışında Ramazandaki iftar yemeğini de böyle isimlendirirler. Bütün gün oruçlu olan kahve düşkünleri iftardan sonra ille de kahve içer. Yani onlar kahve içmeden önce yedikleri her öğüne kahvaltı derler. Sabahları bu zevk hiç ihmal edilmediğinden kahvaltı tabiri sabah öğününe ad olup kalır. Ramazan ayında, hünkarlara lâyık mükellef sofraların hazırlandığı iftarlarda mümessek kahve ikram edilir. Bunun özelliği de misk kokulu olmasında. İhtişamlı bir sofranın ardına hazırlanan muhteşem bir lezzet yani. Kültürümüzde geniş bir yere oturttuğumuz kahve yabancılar için de bir merak konusu elbette. Türkiyeye gelip de Türk Kahvesi içmemek olmaz. Yine böyle 35 turisti taşıyan bir otobüs mola yerine gelir. Muavin ve şoför Türk. Türk misafirperverliğinin bir göstergesi olarak muavin restoran görevlisine siparişi verir:  Bize 35 kahve, 2 neskafe! (Alıntıdır)

Bu resimde görülen Mardin kahvesi...
Alıp,deneyip karar vermeniz lazım....
(Resimler alıntıdır)(Kahve ağacı ve meyvesi)
Yaygın bilinenin aksine, dibek kahvesi özel bir kahve pişirme yönteminin adı değildir. Dibek kahvesinin özelliği kavrulmuş kahve çekirdeklerinin dibek adı verilen taştan ya da ağaçtan yapılmış havanda elle dövülerek öğütülmesidir. Böylece öğütülen kahve çekirdekleri kahve değirmeninde öğütülen çekirdeklere göre biraz daha iri parçalı olabilmektedir...Ancak bizim aldığımız kahvelerin içinde kakao,menengiç,kakule,süt tozu,damla sakızı ,sahlep v.b karışık...Ben pişirirken içine biraz daha kuru kahve karıştırıyorum ve çok az şeker kullanıyorum... 
Osmanlı kahvesinin çok köpüklü olması nedeniyle sırf ona özel bu fincanları aldım...Benim pişirme ölçüm şöyle;
1 fincan için 1 tepeli tatlı kaşığı osmanlı dibek kahvesi,3 fincan için 1 tatlı kaşığı tepeli kuru kahve ve az şeker...
Ferah kahveleriniz olsun!!!
Bu deyimi de çok kullanırlar değil mi?

Benim bu laftan anladığım,mutlu,huzurlu bir şekilde sohbet eşliğinde içiniz kahvelerinizi....
Afiyet olsun!!!
* Bu yazı netten alıntılar ve kendimce yorumlarımla yazılmıştır...

17 Nisan 2013 Çarşamba

ESKİ RESİMLERDEN


Fotograflar anı yakalamanın nostalji oluşturmanın en güzel belgesi....Zaman geçiyor,hayatlar yaşanıyor,ömürler tükeniyor ama fotograflar hep kalıyor...Bugün nostalji modundayım sanırım,eski resimlere baktım,neler yapmışım göz attım,kolaj oluşturdum...hepsinin bir anısı varmış meğer ,sadece blogum için post hazırlamak için değil, nerede,nasıl,kimlerle çektiğim fotograflarda saklı kalan  anılarmış...

1 Haziran 2012 Cuma

MENEKŞELERİM VE BALKONUM

 Hayırlı Cumalar Sevgili izleyenlerim!!!
Cumanız mübarek olsun!!!
Rengarenk menekşelerimi beğendiğinizi umuyorum...Zira ben çok seviyorum...Anneler gününde aldım hepsini balkonuma renk kattılar....
 Pembe ve yeşil toprak saksı alıp içine yerleştirdim...
Mutfak camının önüne dizdim...Jaluzinin arasından azıcık da mutfağım görünmüş...
Şunların rengine bakarmısınız... 
Bu gülüde bahçede kopmuş görünce dayanamayıp suya koydum..."Fikir,zikir,şükür" hesabı düşüncelere daldım... 
Balkonumdaki barbeküyü pek kullanmadığımdan üzerine yerleştirdim... 
Alçıdan yapılmış ördeğimi hergün seviyorum,annemden aldım... 
Balkondaki eşyalarım eskiden kullandığım eşyalar o nedenle nostalji oluyor benim için...
 Mutfak yakın olduğundan çok kullanışlı ,yaz boyunca misafirlerimizi bile burada ağırlıyoruz...
 Balkonum bayağı büyük bu gördüğünüz kapıdan girişte sol taraf oturma tarafı...  
Burasıda sağ taraf yemek yediğimiz bölüm....Bu sene evimizin karşısında 2 inşaat var,o nedenle zebra perde yaptırmayı düşünüyorum...Ama böyle perdesiz de çok ferah oluyor,cam silme sorununu saymazsak...
Sağlık ve huzur olsun inşallah...
Sevgi ve muhabbet ile hayırlı cumalar herkese....

23 Eylül 2011 Cuma

MUTLULUK GELECEKDE DEĞİL YAŞADIĞINIZ ANDA....


HAYIRLI CUMALAR ARKADAŞLAR!!!
Mutluluk bize kendimiz kadar yakın ve bir o kadar da uzak...Benim gibi buda olsun mutlu olacağım,şuda geçsin mutlu olurum derseniz anı yaşamazsanız treni kaçırmış olursunuz...Murathan MUNGAN'ın bir yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle...gerçekten bir çoğumuz bunu yapıyoruz....Hadi buyurun okuyun!!!
Yarın Kimseye Vaad Edilmemiştir.. Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan, hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz. Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değil ise ne zaman? Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. En iyisi bunu kabul edip, her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza'ya aittir. Der ki; "Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı." Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur. Öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, Vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Öyleyse, Okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar, Çocuklarınız olana kadar, Çocuklarınız evden ayrılana kadar, İşe başlayana kadar, Evlenene kadar, Cuma gecesine kadar, Pazar sabahına kadar, Yeni bir araba, yada ev alana kadar, Borçları ödeyene kadar, İlkbahara kadar, Yaza kadar, Sonbahara kadar, Kışa kadar, Maaş gününe kadar, Şarkınız söylenene kadar, Emekli olana kadar, Ölene kadar....


MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ "AN" DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN. MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR. PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR Unutmayın "YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR"


MURATHAN MUNGAN

3 Mart 2011 Perşembe

BLOGUMA KAVUŞTUM SONUNDA

Merhabalar Arkadaşlar!!!
2 gündür bloglarımıza giremedik ve çok üzüldük...Ama DNS ayarlarımı değitirerek artık bloguma girebiliyorum....
Ağ Bağlantılarınıza sağ tıklayın özelliklere girin kablolu veya kablosuz ağbağlantınıza tekrar sağ tıklayın özelliklere girin,İnternet İletişim Kuralları TCP/IP yazan yere tıklayın Aşağıdaki DNS sunucu adreslerini kullan bölümüne şu sayıları yazın,
156.154.70.22
156.154.71.22
böylece DNS ayarlarınız değişmiş olacak ve blogunuza girebileceksiniz....
Daha bol paylaşımlara hep beraber!!!
Sayfama girebilirseniz eğer zeytinyağlı yaprak sarmasından almayı unutmayın!!!İyi akşamlar!!!

1 Mart 2011 Salı

BLOGGER -BLOGSPOT KAPATILMASI HAKKINDA

Sevgili Stildirektörü arkadaşımızın uyarısı ile öğrenmiş olduğum bu bilgiyi paylaşmak istedim sizlerle...Gerçekten çok üzücü bir haber,bunca emek bunca güzellik bir anda yıkılıp gitmesin lütfen!!! Blogspot.com uzantılı bloglara 2008'de olduğu gibi yine maç yayını bahanesiyle mahkeme kararı engeli konmuş.... com domainli blogların bazılarında sorun yokmuş....
Bloguma dokunma facebook grubuna katılmak ve desteklemek istiyorsanız lütfen buyurun....
Facebook ve twiterden belki sesimizi duyurursak bu karardan vazgeçilebilir...
Hepimiz el ele verirsek böyle güzel bir paylaşım oramını kurtarabiliriz....
Lütfen herkes bu yazıyı sayfasında yayınlasın!!!

28 Şubat 2011 Pazartesi

MARATON BAŞLADI

Günaydın Sevgili İzleyenlerim,Değerli Ziyaretçilerim!!!
Yine çok yoğun bir hafta sonu geçirdik...Cumartesi günü kızımızı Erzuruma bırakmaya gittik...2. yarıyıl ve dolayısıyla maraton bugün başladı...Kızımız yurt değişikliği yaptığı için kendi gözümüzle görüp yerleştirelim dedik,bizede değişiklik oldu...Gerçi yolda kar ve tipiden dolayı zor anlar yaşadık ama dönüşte hiç kar kalmamıştı...Meşhur cağ kebabı yedik,alışveriş yaptık...Biz AVM de dolaşırken yabancı plaka gördüler sanırım ,çekici arabımızı götürmüş ama sağolsun eşimin arkadaşı gelip bizi aldı gittik ve cezamızı ödeyip arabamıza kavuştuk...Bir ilde yabancı olmak çok zor....

Erzurum Kış Olimpiyatlarından dolayı Tuğçe 2 aydır bizimleydi...
Bu sefer ayrılmak bana çok zor geldi...Gurbet ellerde bir başına bıraktım diye çok üzüldüm ama rabbime emanet ettim...Ne yapalım herkesin çocuğuna de bizimkinede sağlık ve bol başarılar diliyorum....
Annemde bizimle gelmişti....
Yemekten sonra çaylarımızı yudumlarken....

Kerem her zamanki gibi kıpır kıpır...AVM de biz alışveriş yaparken babasıda Keremi oyun alanına götürdü...
En son çarpışan otolara 6.sefer binerken geldim ve bir poz çekebildim....Babasını çok yormuş yaramaz...2,5 saatlik mesafede olduğumuz için Erzurumda kalmadık ve 7,5 gibi yola çıktık...Geldiğimizde haşat haldeydik...Bayağı yorulmuşuz...Pazar günü de evde koşuşturmacalardan sonra bugün işe geldim şükürler olsun....
Herkese mutlu ,sağlıklı ve huzurlu bir hafta diliyorum!!!

29 Aralık 2010 Çarşamba

SİZ HİÇ LAVANTA TARLASI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Bugün bir mail aldım...Gelinimiz Serpil göndermiş bu fotolara bayıldım...Bende daha önce hiç lavanta tarlası görmemiştim...
Lila ve morun dansı....
Mis gibi kokusunu içine çeke çeke koşan minik bir kız...

Ruhen yatıştırıcı,depresyonu önleyici etkisi varmış lavantanın...

O nedenle yumuşatıcıların içinde bol bol bulunuyor...
Çamaşırlar,nevresimler yıkansın da mis gibi koksun,insan ruhunu rahatlatıp,kolayca uykuya geçirsin diye...

gerçekten süper bir görüntü....
Arı tozundan alıp balına katıyor...

Tarlalardan toplanıp, Bağ bağ demet demet diziliyor...

Bu demetler piyasaya sunuluyor...Hem deterjan,hem de kozmetik sanayiinde kullanmak üzere...
Hatta ilaçlarda ve aktarlarda....Lavanta demlenip de banyodan sonra saçlara sürüldüğünde hem mis gibi kokup,hemde dökülmesini önlüyormuş...
Sizde şu an bakarken kokusunu hissetiniz mi? Ben hissettim sanki rahatlattı ve hatta uykum bile geldi...Bakarken hissetmek böyle birşey sanırım....

13 Mayıs 2010 Perşembe

GALİBA BAŞARDIM... 13 MAYIS 2010

Sabah Sabah blogumdan yazı çalan hırsız canımı cok sıktı ve bayağı uğraştırdı ....
BİR önceki postumda Bana Destek olan tüm blog arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler ediyorum!!
Blog dayanışması budur ISTE!
Siteyi buraya şikayet ettim ... Lütfen yazıları çalınan DİĞER arkadaşlarımda şikayet etsinler. Yeteneksizsiniz arkadaşımızın önerisi (ki burada) uzerine bende hemen harekete geçip onun dediklerini yaptım ... Ctrl-C seçeneğini engellemiş  tabii yavuz hırsız kılıfını ayarlamış.. Ve inanın ki akabine siteye girdim ve yazılarımın kaldırılmış olduğunu gördüm .... Lütfen sizlerde baharınelleri, 3 prenses, edaca30, birilerianlatsın arkadaşlarım sizde kendi yazılarınızı kurtarın ki benim isim verdiğim arkadaşların yazılarının da kalktığını gördüm .... Mutluyum, savaştım ve kazandım ... .. Herkese cok teşekkürler .....
Bagatur.net arkadaşımızın diğer postuma yazdığı yorumu okumanızı rica ediyorum...Açıklayıcı ve yol gösterici önerileri var.....

ACİL YARDIM!!!

Sevgili arkadaslar; tesadüfen bulduğum bu sitede hepimizin emekleri çalınmış ve yayınlanmış ...

Şaşırdım birden sanki kendi blogumun teması değişmiş gibi hissettim .... Baharınelleri, 3 prenses,Edaca30, Kutsalsofra,Birilerianlatsın ve daha birçok arkadaşımızın yazıları tamı tamına ve harfiyen kopyalanmış orenbayanlar.com .... Adresine ... Hepinizden birşeyler var emin olun, gezin görün Lütfen birşeyler yapalım!

11 Şubat 2010 Perşembe

VARİS HAKKINDA



Günaydın Arkadaşlar!!!!
Bugün amaliyat olalı bir hafta oldu ve ben hala yatmaktayım...İlk günlere nazaran giderek daha iyi oluyorum zaten temennimde bu....Yatmaya alşık olmadığımdan zor geliyor , helede anemin bana hizmet etmesine üzülüyorum.Oda menisküs amaliyatı olalı birbuçuk ay oldu,kıyamıyorum..
Ama sağolsun yemeklerimizi pişiriyor,ayağıma kadar tepsiyle getiriyor,hakkını ödemek zor...Allah can sağlığıyla başımızdan eksik etmesin...Ayağa kalkabiliyorum ,sadece lavaboya gidip geliyorum hemen yatıyorumçünkü bacağımda müthiş ağrı oluyor...Pazartesi günü dikişlerim alınınca rahatlayacağımı umuyorum...20 gün rapor verdi doktorum,belkide daha uzayacak...Umarım çabuk iyileşirim...Yorum bırakan arkadaşlarım varis konusunda bilgilendirmemi istemişlerdi Bende araştırdığım kadarıyla size aktarayım istedim.Ama önce kendi varis hikayemden bahsedeyim...Benim varis hikayem ilk kızımdan sonra ayaklarımda müthiş ağrıyla başladı.Ortopedik terlik kullandım ama fayda vermedi.Çok hareketli ve ayakta çok duran bir insan olduğumdan geçmedi.İkinci kızımın hamileliğinde doktorum anladı varisimin olduğunu ve varis çorabı verdi.Doğumdan sonra da ağrılarım daha da şiddetlendi..Yapılan renkli doplerden sonra sol bacakta maximum,sağ bacakta minimum venöz yetmezlik olduğu anlaşıldı ve ilaç tedavisi ile varis çorabına devam ettim.O zamanlar amaliyat önerilmedi dinlenmem ve kendimi yormamam önerildi....Helede benim gibi çalışan ve koşturan bir anneye.... 3. bir hamilelik benim için çok zor oldu...Keremin hamileliği zor geçti ve sol bacağımdaki varisler arttı ve topukta morarma başladı...Doğumdan sonra geçer diye bekledim ama maalesef arttı ve ağrılar dayanılmaz oldu..Keremin biraz büyümesini bekledim...Lazerle tedavi ettiririm diye umuyordum ....Taki Doktorum Kalp Damar Cerrahı Ali Aycan AKAVALA ile 1 ay önce tanışana kadar...Doktorum Lazerlik aşamayı geçirdiğimi ve cerrahi müdahale ile kesin çözüm olacağını söyleyince karar vermek durumunda kaldım ve amaliyat oldum.İnşallah daha iyi olacağım...Varis amaliyatı videosu için TIK!!!


Op.Dr.Mustafa Kemal ÇALIK'ın yorumunu yayılamak istiyorum.Varis hastaları için yardımcı olacağı kanaatindeyim.....
Varis her hastalık gibi ciddiyetle ve bilimsel metodlarla tedavi edilmesi gereken bir damar hastalığıdır. Varis kanı akciğer ve kalbe geri taşıyan toplardamarların ilerleyici bir şekilde genişlemesine verilen isimdir.Yaptığı ağrı, kramp, görüntüsü ve oluşturduğu psikolojik tablo insanı mutsuz eder. Varis hastalığı uzun saatler boyunca çalışmak dolayısıyla ayakta kalmak zorunda kalan insanlara modern çağın yeni bir hediyesidir. Yoğun ve uzun çalışma koşulları ve hareketsiz günlük yaşantı sonucu yürüyüşün yerini alan kısa mesafelere bile otomobil ve taşıma araçları ile ulaşan insanlarda varis daha sık görülen bir hastalık halini almıştır. 25 – 35 yaş grubunda %30 - %35 oranında, 55 – 65 yaş grubunda ise 50 – 60 oranında görülür. Hastaların büyük bir kısmı bacaklarında varislerle birlikte yıllarca yaşarlar ancak ağrı oluşmaya başladığı zaman tedavi ihtiyacı duyarlar. varisin ilk görüldüğü anda hekime estetik kaygılarla müracat eden hastalarda bile derin toplardamarlarda venöz yetersizlik adı verilen hastalık başlamış olabilir. Varisleri ile birlikte yaşamaya çalışan ve bu duruma alışan insanların en büyük dezavantajı zaman geçtikçe daha zor bir tedavi şekline ihtiyaç duymalarındadır. Varis ve diğer toplar damar hastalıklarında en önemli faktör ırsiyet yani aileden gelen yatkınlıktır. Anne, baba ve diğer birinci derece akrabalarında varisi olan bir kişi eğer uzun süre ayakta kalınan veya devamlı sabit olarak oturulan bir iş yapıyorsa, sigara içiyorsa, kilo alıyorsa, aşırı sıcağa maruz kalıyorsa, kadınlarda hamilelik ve doğum geçirmişse bilmelidir ki varis hastalığı kaçınılmazdır. Varis ve venöz yetersizlik hastalığının tedavisinin gecikmesi sonucunda hastalığın ciddi yan etkileri görülebilir ki bunlar ayak ve bacaklarda akıntılı ve geçmeyen yaralar, thromboflebitis denilen damar içi iltihapları olup en ciddi sonuç ise venöz thrombozlar sonucu akciğere, kalbe pıhtı gitmesidir ki bazen ölümle bile sonuçlanabilir.Varis ve venöz yetersizliğin teşhisi damar sistemi muayenesi sonrasında yapılan Doppler ultrason ve gereğinde venografi adı verilen radyolojik tetkiklerle konulur. Bu tetkikler sonucunda hastalığın ilerleme derecesine göre venöz basıncı düşüren ilaçlar, varis çorabı, skleroterapi adı verilen damar içine yapılan enjeksiyonlar, lazerle damar pıhtılaştırılması ve gereğinde varis ameliyatlarının uygulanması yolu ile tedavi mümkündür. Son yıllarda hastalığın tedavisinde kullanımına başlanan lazer tedavisi varislerde de uygulanmakla birlikte son yapılan bilimsel çalışmalar cerrahi müdahelelerin yani varis ameliyatlarının halen uygulanan en kesin ve kalıcı çözüm olduğunu göstermektedir. Ana toplardamarların içindeki kapakçık bozukluğu ve basınç yükselmesi ile başlayan varis hastalığının cilt üzerindeki görünümünü kılcal varisler ve ince kıvrımlı mor damarlar şeklinde olup buzdağının görünen kısmı gibidir,yani problemin kaynağı derin toplardamarlardır. Bu nedenle ilerleyen yıllar içinde ciddi sağlık problemleri oluşturabilecek olan varis hastalığının tedavisinin ihmal edilmemesi kişinin yaşam konforu açısından çok önemlidir. Varis tedavisinde basit kural şudur: Varis ne kadar yeni ise tedavi o kadar kolaydır.

14 Aralık 2009 Pazartesi

AH BU SHEREK AH!!!



Mutlu bir hafta dileyerek başlıyorum sizlere,her ne kadar ben keyifsiz olsamda....
Canım yani keyfim yok diye başkalarına mutluluk dilemeyeyimmi? Olmaz tabiiii....Evde boykot yaptım hafta sonu...İş bırakma eylemi....Kerem gitdiği her odayı savaş alanına çevirdiğinden arkasından koşup toplamaktan bıktım...Temizlik,yemek,Keremdi,kreşdi,kızlardı derken kendimi kaybettim yahu...Eeee birde takdir yerine tekdir alınca bizim beyden yeter dedim ve hayatımda ilk defa bu kadar dağınık oldum,yere düşeni toplamadım,Kerem dağıttı ben bastım geçtim...İnanamadı kızlar hayretle baktılar suratıma...Sebanur ki dağınıktır hep bağırttırır beni ,topla topla diye..."Aman anne bu senmisin "dedi ve bir iki saat sonra "Sinirlerim bozuldu anne meğer ben nasıl dağınıkmışım, umursuzmuşum" diye feryat etti..."İkimizde bir olduk dedim Sebanur, boşver gel otur tv izleyelim " gözleri fal taşı gibi açıldı....Anne lütfen eskiye dön diye yalvardı...Ama kararlıyım... Meğer ne güzel şeymiş rahat,sorumsuzca yaşamak,düşeni ayağınla ittirmek,temizlik uğruna sinirlerini harap etmemek....Mutfakta ufak tefek şeyler yapıp karnını doyurmak...(Mecburen çorba yaptım artık Kerem için)....Evdekiler şaşkın,büyük kızım Tuğçenur anne gömleklerim diye soruyor,yok yıkamadım...Anne neden?...Öyle işte!!!
2 günü böyle geçirdim,bol bol elişi yaptım bu arada....En çok sevdiğim işi yani,tv izledim aylardır izlemediğim gibi...Zaten Kerem hep Sherek izlediğinden açtırmıyordu tv yi...Sürekli dvd ve Sherek her cd si mevcut,her yerde yeşil dev adamı görür olduk....Ama oda pek takmadı tv yi açmama...memnundu hayatından istediği gibi döktü,dökme demedim,ohhhh.....

Tabi malum pazartesi işe başladık ve ben en ufak silme süpürme işi yapmadım,her hafta kökten kaldırdığım evi....İçim rahat dediğime bakmayın,hop hop hopluyorum...keşke bugün herkes evde yokken işe gitmesemde bir güzel silip süpürsem diye geçti içimden ama imkansız ...Neyse büyük kızım sakın yapmayın dememe rağmen, bulaşık makinasını çalıştırdı,çamaşır makinasında gömleklerini yıkadı,iş başa düştü...Aslında o yardımcı olurdu bana ama bu sene ünv. sınavına hazırlanıyor, ancak yetişiyor ,çok yoruluyor....Bakalım eylemim ne kadar sürecek...Sanırım bu akşam eve gidince elektrik süpürgesi gibi yapışacağım ortalığa,huyum titiz,ufak birşey düşse halının üzerine huylanırım hemen,yoksa şu an bile pis değil ev...Alışkanlıklar var,kendi ellerimle yapacağım oh mis gibi ki içim rahat etsin....Laf aramızda ilk defa pijamalarımı fırlattım ve toplamadan çekmeceye koymadan işe geldim,nasıl batıyor bana şu an ama inadım inat,kime sitem ediyorsam?....En çok bizim beye tabiii ama bu durum fazla süremez kişiliğime aykırı.....
Sherek dedim nerelere geldim,hayat hikayemi yazmadığım kaldı ki ara ara yazıyorum ama içimi döktüm sizlere....Belkide bazılarınıza dil oldum ,kalem oldum ne dersiniz?
01.12.2008 de başlayan blog serüvenim 1 yılı aşmış ve ben unutup geçmişim ta 14 gün...Bugün 14.12.2009 ......nasıl memnunum bu serüvenden ,nasıl keyif alıyorum benim herşeyim,dert ortağım.....Hepinizi çok seviyorum,iyiki varsınız ve iyiki ben bu serüvene katıldım.....

2 Aralık 2009 Çarşamba

AŞI AŞI DEDİK!!!!


Bir aşı muhabbetidir gitti bir aydır artık kafamız allak bullak oldu....Daha önce göklerden geliyordum aşıya hayır asla yaptırmam diyerek,esip savuruyordum....Zaten hayatta ben ne zaman neyi istememiş ve sevmezmişsem burnumun dibinde bitmiştir....Bu hep böyle oldu ve olmaya da devam ediyor....Bir yazı yayınlamıştım aşı ile ilgili bir maili ve duygularımı anlatıyordu...Burada.....

Çok yorum aldım bu yazıya özellikle adsız izleyicilerimden....Çok değişik fikirleri olanlar olmakla birlikte çoğunluk aşı yaptırmama kararındaydı....Ama bayramımızı zehir eden ve bizleri çok üzen d.gribi olan oğlumun bakıcısının eşi ve benim de iş yerinden arkadaşım fiirlerimizi alt üst etti....Bu kadar yakınımızda dolaşacağını hiç tahmin etmiyorduk belkide ciddiye almıyorduk...Adam hala hayat mücadelesi veriyor,inşallah iyileşebilir....Hal böyle olunca Kerem de bakıcısız kaldı....Eşiyle birlikte hastanede zor günler geçiriyor teyzemiz...Kendisini aradım müsaade istedim ve Kerem için başka alternatifler arayabileceğimi söyledim....Ciddi bir hastalık ve bir daha o eve götürebileceğimden emin değilim...Bir komşum vardı ona rica ettik oda bakamıyacağını söyleyince Kreşin yolunu tuttuk...Daha önce Kreş konusundada çok isteksizdim ve 2 yaş için çok erken olacağı kanaatindeydim ama şartlar başka türlü olunca ve mecburiyet hasıl olunca yapacak fazla birşey yoktu....Dün akşam blogumda gezerken adsız bir yorum aldım ve aşı konusundaki kararsızlığıma ışık tuttu...Babamın hastalığı,ölümü ve aşı ile ilgili olan o yazıma yorum yapmıştı sayın C.DURAN...Uludağ Üniversitesinde doktor olduğunu anladığım sayın DURAN 'a çok teşekkür ediyorum ve yorumu aynen yayınlıyorum....

Bugün Kreşe gitmeden önce Sağlık Ocağına uğradık ve hem Kerem hemde ben aşımızı olduk...Yarında kızlarla babası gidecekler...hakkımıza hayırlısı olsun....Yorum şöyleydi;


***Öncelikle başınız sağolsun.Her aşının yan etkisi vardır, bu bilinen bir gerçektir. Ancak yazdıklarının çoğu ne yazık ki yanlış.G. barre sendromunun aşıyla ilişkisi net değil. aksine çoğu vaka gripten sonra gelişiyor. aşıyla ilgili verdiğin bilgilerin çoğu yanlış. swine flu aşısının normal grip aşısından farkı yok, kısırlık da yapmaz,içinde de domuz kanı yok, böyle bir pandemi durumunda pazarlayanların yahudi, dinli, dinsiz olması da benim için önemli değil, içindeki civanında bilinen bir yan etkisi yok. esas problem squalen denen maddede, bu madde aşının gücünü arttıryor. katılmadan da aşı olabilir ama o zaman içindeki aşı dozu 2 kat arttırılması gerekli, bu durumda daha çok aşı gerekli olunca topluma yetmiyor. squalen maddesi abd ordusu ırak a girmeden önce askelere yapılan bazı bulaşıcı hastalık aşılarının içinde kullanıldı, devamında bazı askerlerde nörolojik problem gelişmesi nedeniyle abd de yasaklandı. bu nedenle onlar zayıflatılmış aşı ya da squalensiz aşı yapıyorlar. ama squalenin rolü halen net değil.aşıda kobay kavramı olmaz. her sene ocak şubata kadar bir önceki yılın en sık salgın yapan virüsleri tespi edilir, aşı geliştirilir, genelde ağustos sonunda aşı kullanıma çıkar. bu yıl bir farklılık oldu, salgın nisan mayıs ayında başladı, virüsün saptanıp aşı geliştirlmesi kasım ı buldu. 2010 da bu H1N1 aşısı normal grip aşısının içinde olacak zaten. bu arada dünyada birçok ülke bizde önce aşılama kampanyasına başladı, biz sıra olarak ortalarda bir yerdeyiz. mesleğiniz ve ingilizce düzeyiniz nedir bilmiyorum ama bu konuda www.who.int e girersen daha net bilgi bulabilirsin. Ben hekimim eşim, çocuklarım, annem, babam hepimiz aşı olduk. Çünk bu virüs pek tanınmıyor, ve ne yazık ki bazı insaları, saatler, günler içinde öldürüyor. böyle salgın durumlarında insanların kafasını karıştırmanı doğru bulmuyorum. bu nendenle bu yazımıda yayınlarsan sevinirimbana cduran@uludag.edu.tr den ulaşabilirisiniz.selam ve saygılarımla.


Aşıdan sonra kolumda biraz ağrı oldu ama alkollü pamukla bunu giderdim,Kereme de aynısını uyguladım.Ayrıca birer tane de ağrı kesici aldık,hafif grip belirtileri oluşu ,ancak şu an itibariyle çok iyiyim....

Öğleden sonra Kreşe gittik...daha öncede yarım gün götürmüştüm Keremi o nedenle hiç zorlanmadı oyuncaklar, kaydıraklar, salıncaklar olunca Keremi ayırmak zor oldu,akşam gelmek istemedi tabi benide yanında istiyor ama alışabilecek düzeyde buluyorum....Yarın Kreş için hazırlıklarımızı tamamladık,sabah gideceğiz...zaten hafta sonuna kadar izinliyim,sağlık raporu ve diğer malzemeleri de onu sabah bıraktıktan sonra alacağım...Özel bir kreş benim götürdüğüm,devlet kreşleri 3 yaşını tamamlayınca alıyorlar.....hakkımıza hayırlısı,bakalım neler olacak.Sabah ola hayrola!!!!

19 Kasım 2009 Perşembe

AŞI GERÇEĞİ*BABAM GUİLLAİN-BARRE SENDROMUNDAN ÖLDÜ!!!

Ne olduğunu anlayamadığımız bir anda 1998 de müthiş bir hastalıkla sarsıldı babam...Bir ay Uludağ Üniversitesinde yattı.kas ve sinir uyumsuzluğu nedeniyle felç benzeri bir hastalıktı bu...Gözleri çift görüyor,ayakları kolları tutmuyordu...Annem fahri hemşiresiydi onun...Çektikleri ve yaşadıkları anlatılmaz ancak görüp yaşamak lazım...Bir yıl sonra iyileşti diye sevindik ama hastalık kalp kaslarını etkilemişti ve kalbi o kadar çok büyümüştü ki akciğerlerinin üzerini kapladığından solunum yetmezliğine giriyordu...2005 yılının 17 Ağustosunda kaybettik biz "KOCA YÜREKLİ ADAMI" ....Son bir yılını hastanelerde acillerde geçirdi...Evde hastane ortamı kurulmuştu...Yine hemşiresi Annem...Nasıl öderiz hakkını bilemiyorum...Çok duygusal anlar yaşıyorum şu an....Bu güne kadar bunları açıklama gereği duymamıştım bilindik bir hastalık değildi çünkü....Ama gündemdeki aşının yan etkileri arasında bu sendromu görünce beynimden vuruldum...Demekki benim babam aşı kurbanı olmuştu...Doktorlar milyonda bir görülen bu hastalık için babanız çocuk felci mikrobunu almış bel sıvısında hapsolmuş ve vücudun zayıf anında nüksetmiş dediler....Şimdi yaptığım araştırmalardan anlıyorum ki 1977 de üretilen bir grip aşısı neticesinde de görülmüş bu sendrom...Kimbilir babam nerde ve ne zaman aşı vuruldu...Okulda veya askerde olma ihtimali yüksek...Geçen sene kardeşim babamın adına bir blog açtı....kendisi araştırmacı yazardı....Bakmak isterseniz buradan.....Bunları duyduktan sonra "ASLA" dedim asla yaptıramam çocuklarıma ve tanıdıklarımı da uyarmalıyım...Belgüzaranne arkadaşımız bugün yayınlamıştı kendisine gelen maili....Okudum ,duygulandım ve bu yazıyı yazma gereği duydum.....mailin bir kısmını aşağıda yayınladım devamı için buraya....
BUGÜN BİR İYİLİK DAHA YAPIN ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞIN OLUR MU?
DOMUZ GRİBİ AŞISI GERÇEĞİ
Şimdiye kadar üç firma üretim yapmış:GlaxoSmithKilne firmasının Pandemrix, adlı aşısı.Baxter International’ ın H1N1aşısı.Her ikisininde henüz lisansı yok. Avrupa ilaçlar kuruluşu tarafından onaylanmamış.Novartis tarafından üretilen Influenza A (H1N1) 2009 Monovalent .Amerikan’nın bazı eyaletlerinde zorunlu aşılamaya karşı tepkiler artıyor. Aşılardan ölümler meydana gelmekte. İngiltere ülkesinde kesinlikle böyle bir uygulama yapmayacağını söylüyor. Diğer ülkelerdede durum farklı değil.Bu aşılar yapıldıgı takdirde:-Guillain-Barre sendromu-Vaskülit-Felç-Anafilaktik şok-ve ölüme neden olabileceği duyuruluyor.Ayrıca Novartis firmasının geliştirdiği ilacın yan etkilerini Novartisin kendi laboratuvar sonuçlarından okuyabilirsiniz.
ŞİMDİ OLAYI İSTERSENİZ TÜRKÇE KONUŞALIM
1-DOMUZ GRİBİ AŞISINDA DOMUZ KANI VAR..
2-BU AŞININ İÇİNDE KISIRLIK YARATAN YAN ETKİ VAR.
3-BU AŞININ İÇİNDE İNSANIN GENETİK YAPISINI BOZAN MADDELER VAR.
4-BU AŞININ İÇİNDE DÜNYADA BİR NUMARALI KANSOROJEN MADDE ÖZELLİĞİ TAŞIYAN FORMALDEHİT BULUNUYOR.YANİ AMERİKA YASAKLI OLAN AVRUPADA YASAKLI OLAN BİR MADDE..(AMERİKADA BU AŞIYI VURULAN VATANDAŞ DEVLETE DAVA AÇMIŞ)
ŞİMDİ İŞİN SOSYOLOJİK BOYUTU
1-ALMANYADA HÜKÜMET YETKİLİLERİ BÜROKRASİ KESİMİ CİVASIZ AŞIYI KULLANIRKEN, HALKA CİVALI AŞI KULLANACAKLAR BU HABER ALMANYADA DUYULUNCA HALK AYAKLANDI- ÜLKEMİZE GELEN İLK PARTİ AŞI (500 000 AŞI) CİVALI HABERİNİZ VARMI.
2-KUŞ GRİBİ HASTALIĞININ İLACI OLAN TAMİFULU İLACININ FİRMA SAHİBİ Donald Rumsfeld (amerikanın 3. etkili adamı) idi VE 2 MİLYAR DOLAR KAZANDI. ŞİMDİ BU HASTALIĞIN İLACI OLAN FİRMALARIN HEPSİNİN YAHUDİ FİRMASI OLDUĞUNU BİLİYORMUSUNUZ..
3-TÜRKİYE DE CİDDİ OLMAMASINA RAĞMEN SÖZDE BİR KAÇ İLDE ESKİLERİN AJAN LAWRENCE LERİ GİBİ ÜLKEMİZE SOKULAN SÖZDE SANAL HASTALIK İLE HALKI KANDIRAN BU ÜLKE YÖNETİCİLERİ, HABERLERDE YAPILAN DOMUZ GRİBİ HABERLERİ İLE HALKI PSİKOLOJİK OLARAK BASKI ALTINA ALIP KENDİLERİNCE ALINACAK 43 MİLYON AŞININYANİ 1 MİLYAR DOLARLIK AŞININ BAHANESİNİ OLUŞTURDUKLARINI BİLİYORMUSUNUZ.
4-HİÇBİR ÜLKEDE, HATTA ÖLÜMLERİN YAŞANDIĞI ÜLKELERDE BİLE ÜLKE HALİNDE BU KADAR AŞI TALEBİ OLMAZKEN NEDEN TÜRKİYE KOBAY ÜLKE OLARAK DENENİYOR..Domuz gribi aşısını ilk kullanacak olan ülke Türkiye yani kobay
5-DOMUZ GRİBİ HASTALIĞININ KENDİ KENDİNE OLUŞABİLECEK BİR EVRESİ OLMAYAN HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYORMUSUNUZ. YANİ ÖZEL LABARATUARDA ÖZEL HAZIRLANMASI GEREKEN BİR HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYORMUSUNUZ ?

23 Ekim 2009 Cuma

BUGÜN KÜÇÜK PRENSESİMİN DOĞUM GÜNÜ


Doğum günün kutlu olsun Sebanur!!!
Nasılda büyüdün kocaman bir genç kız oldun!!!
Oysa dün gibi doğumun aklımda,minicik gül kokulu bir bebektin,yemek yemen hariç pek üzmezdin beni...Bakıcıdayken seni aradığımda "Anne size geleyimmi" deyip ağlatırdın beni....
Keremi çok istedin ,herkesin kardeşi var benim de olsun dedin...Ablan var dediğimde ben bebek sevmek istiyorum demiştin...
İstediğin oldu,çok sevindin o doğduğunda...Ama şimdi aynı fikirdemisin bilmem...Hergün odanı karıştıran,her şeyine engel olan Sebiş diye peşinde gezen bir kardeş..
Ama ben biliyorum ki sen sevgi dolu bir çocuksun!!!Ablanı ve Keremi çok seviyorsun!!!
Bizde seni çok seviyoruz Sebiş!!!

İyki doğdun,iyiki varsın!!!
Benim küçük prensesim...

8 Ekim 2009 Perşembe

ÖZEL GÜN ÇANTALARI VE BİZDEN

GÜNAYDIN!!!

Her gün yeni birşeyler öğreniyorum blog dünyasından ve siz değerli dostlarımdan...Yeni fikirler,yeni ürünler...Çok mutlu oluyorum öğrendikçe ve ürettikçe....Şimdiye kadar hiç akıl edemediğim ve marifetli üretken arkadaşım Embirden öğrendiğim ve adını çok sevdiğim özel gün çantaları yaptım....Polardan dikip ufak penye parçalarından yoyo yaparak süsledim...her bayanın çantasında mutlaka bulunmalı bunlardan....




İlk yaptığımı arkadaşıma diğer ikisinide kızlarıma hediye ettim....Daha sırada yapılacak çok çanta var...Çok basit ama bir o kadar da kullanışlı....Fikrin ve emeğin için teşekkürler EMBİR.......



Birazda bizden anlatayım.....Dün gece yemekteydik eşimin "Yamaç Paraşütü Kursunun" veda yemeği...Onbeş gündür müthiş bir performans göstererek yoğun bir katılımın olduğu kurs dün öğleden sonra yapılan törende Sertifikaların alınmasıyla sonlandı....Ben törene katılamadım...Ama akşam yemekte katılımcılarla tanışma imkanım oldu...Uçmanın ve kursun güzelliğinden bahsettiler ...İçlerinde bayan katılımcıların olması benide heveslendirdi ama paraşütle atlama fikri biraz korkutuyor açıkçası...Eşim içlerinde yaş olarak en büyükleriydi ama çok büyük performans göstermesi ve sporcu kimliği ile herkes tarafından takdir topladı...Tabiii güneşin altında spor yapmanın dezavantajı bronzlaşmak oluyor,zaten esmer olunca bu iyice artıyor....Fakat onun mutluluğu ve yaptığı spordan zevk alması,stres atması benide mutlu etti...Bu tür sosyal faaliyetlerin insanların ruhunu güzelleştirdiği ve ufkunu genişlettiği düşüncesindeyim...Yemekten sonra kursa katılan ve ud çalan bir bayan katılımcıyı dinlemek üzere nostaljik ve otantik bir mekana gittik...Kendisi Edebiyat öğretmeniymiş ,sağolsun hem çaldı hem söyledi ...Gerçekten benim içinde güzel bir gece oldu....Uzun zamandır işlerden ve çocuklardan böyle etkinliklere katılamıyordum....Kereme ablaları baktı ama yinede aklım evde kaldı,anne olmak çok zor zanaat arkadaşlar....Çocuklarınızın olmadığı bir ortamda hep onları düşünüyorsunuz ve keşke yanımda olsalar diyorsunuz....

Tülay ve Betülle hoş sohbetler ettik ,güldük,eğlendik...
Eeee bu güzel anı fotolamadan da olmazdı yani...

5 Ekim 2009 Pazartesi

PATATES TOPLARI VE KÖZ TAVASINDAN


GÜNAYDIN SEVGİLİ BLOG DOSTLARI!!!
Yine yoğun ve yorucu bir hafta sonundan sonra işimizin başına döndük ve hızlı tempoyla çalışmaya devam ediyoruz....havaların birden soğuması ve düzensizleşmesi ile hastalıklar da başladı...Aksırıklar,tıksırıklar,baş ağrıları eşliğinde bitkinlik ve yorgunluk evde hakim...Kızlar,Kerem ve ben böyle nane molla sallanırken babamız bir haftadır uçuyor...Uçuyor derken "Yamaç Paraşütü " kursuna gidiyor...nasıl bir enerji ve heyecanla devam ediyor anlatamam...hafta sonu bile saat 6 :00 da gitti...Bu durumdan en çok Kerem rahatsız ...Çünkü babasına çok düşkün ...hafta sonu babasıyla sabah keyfini aradı ama maaalesef...Tabi onu eğlendirmekde bana düştü bunca iş ve koşturma içinde...Cumartesi sabah 8:00 den 9:00 a kadar bahçedeki salıncakta sallandı beyefendi...Yoruldum ,acıktım,bıktım ama o pes etmedi ve kendini sallattı bana ısrarla...Akşam anneannedeydik,çünkü teyzem ve eniştem geldiler Ankaradan...Teyzemin marifetlerini yayınlamıştım daha önce.....TIK...
Kerem teyzeme pek yanaşmadı ama eniştemle iyi anlaştı...Deden geldi dedik çocuğa,önce şaşırdı...Çünkü hiç dedesi yok Keremin...Sonra biz enişte dedikçe oda Eniş-dede demeye başladı ve bizi çok güldürdü...Dünde onlar bize geldiler öğleden sonra ve akşam yemeğini beraber yedik...Güzel bir gün geçirdik,güldük ,söyledik...Kerem elinden geldiğince şebeklik yaptı...Sanki şu son iki haftadır biraz daha söz dinler oldu,olgunlaştı...Büyüyor tabiii...Ben onu konuşarak çok güzel ikne edebiliyorum,huyunca gitmek lazım....Aslına bakarsanız kimin huyunca gideceğimi şaşırmış durumdayım ama sağlık olsun diyelim..
Pazar günü sabahda saat 10:00 da soluğu Migrosta aldık...hem alışveriş yaptım hemde Keremi onun tabiriyla atlara bindirdim...nasıl mutlu oluyor ,eğleniyor anlatamam...o mutlu olunca bende mutlu oluyorum tabiii..."Anne pala ver,ata bineyim" diyor...25 krş kafi...Sırayla atlar,araba ve son olarakta motosiklet...Çocuk olmak çok güzel....
Patates toplarını unutuyordum az daha....Bunlar büyük kızımın marifeti...patatesi çok seviyor ve tüm ürünlerini denemek istiyor...haşlanmış patatesi ezerek,tuz ,baharat ve 2 yemek kaşığı da süt ile hamur haline getiriyorsunuz,elinizle şekil vererek içlerini oyuyorsunuz...Diğer tarafta rendelenmiş havucu az sıvı yağda kavurup,topların ,içine dolduruyorsunuz...üzerine de sarmısaklı yoğurt.....
Köz tavamı ramazanda aldım ve çok memnunum...
Harika közlemeler yapıyorum...patlıcan,biber,kırmızı salçalık biber hatta sarmısak....Evet sarmısakların kabuğunu soymadan koyuyorum ve diğer sebzelerle birlikte pişiyor...harika bir lezzet,kestane gibi...
Ya tabiii Kestane dedimde bak şimdi havalar soğumaya başladı köz tavamda kestane kebabta yapabilirim...Tek yapmanız gereken şey tavayı ocağa koyup altını yakmak ve istediğiniz sebzeyi közlemek....AFİYET OLSUN!!!

28 Eylül 2009 Pazartesi

ÖRDEKLER

Şu Ördeklerin güzelliğine bakarmısınız?

Ben hayran oldum fotoğraflarını çekerken!!!

Bu garibim de yanlız gezenlerden!!!

Bayramın 3. günü gezmeye gittik demiştim ya Çağlayan Girlevik Şelalesine bu görüntüler de ordan ...Ördeklerin güzelliği ve yüzüşleriyle birlikte yemek yedik,eğlendik....Kerem ve babasını da zorla görüntüledim...Bu çocuk fotoğraf çekilmekten hiç hoşlanmıyor nedense?
Blogumun yeni imajını nasıl buldunuz merak ediyorum?
Anketime bir tık...yaparsanız memnun olurum....
Edaca 30 arkadaşıma buradan çok teşekkür ederim...Onun hünerli ellerinden çıktı ....
SEVGİLERİMLE

Yazılarımı Kopyalayamazsın!!!